Dizinin ikinci sezonu yakın zamanda yayınlandı ve çoktan bitmiş olması gerekirken kâr hırsı nedeniyle uzatılan diziler kervanına bir yenisi daha eklenmiş oldu. Aslında ilk sezon finalindeki havalimanı sahnesinden sonra diziye devam etmeme kararı almıştım. Bu kararımı, ikinci sezonu izlemeye başlayıp iki sezon arasında üç seneden daha uzun süre geçmiş olduğunu fark ettiğimde hatırladım. İkinci sezona bir şekilde başlamış olduğum ve dizi de kendini izlettirmeyi başardığı için ikinci sezonu bitirdim ve üçüncü sezona devam etmeme kararı aldım. Bu kararımı unutmayacağımı ümit ediyorum çünkü üçüncü ve son sezon yazın çıkacak.
Squid Game zaten ölü doğmuş bir projeydi. Böyle söylüyorum ama yayınlandığı gün aralarında benim de olduğum pek çok kişinin ne kadar heyecanlandığı da dün gibi aklımda. İnsanların yeni ve ‘farklı’ içeriğe aç olduğu COVID-19 pandemisi sonrası dönemde çıkmasının da bu heyecandaki payı büyük. Sadece farklı deyip geçmemek lazım. 2019’da başlayan ve 2022 sonlarına kadar uzanan dönemde sinema ve televizyonda ‘anti’ yapımların patlamasına şahit olmuştuk. Sadece anti dedim ama her ne kadar anti-süper kahraman yapımları da gündemde yerini bolca bulmuş olsa da ana akımda kendini en çok gösteren yapımlar izleyiciye, ama yüzeysel ama derin, anti-kapitalist anlatı sunan yapımlardı. Bunların başlıcaları Parasite, The Platform, bir noktaya kadar Nomadland ve tam anlamıyla anti-kapitalist olarak değerlendirilemeyecek olsa da The Joker olarak sıralanabilir.
Squid Game vizyona girdiğinde o ana kadar pek farkına varamamış olsak da anti-kapitalist içeriklere büyük oranda doymuştuk. Yine de Squid Game ambalajında cafcaflı ve farklı bir içerik vaat ettiği ve bunu biraz da olsa başarabildiği için kendisinden bolca söz ettirmeyi başardı. Hatta bu başarısını sadece ambalajına borçlu olduğunu söylesek çok da yanlış olmaz. Sonuçta o güne kadar pek çok anti-kapitalist içerik tüketmiştik ve Squid Game izlediğimiz ilk battle-royale veya last-man-standing temalı yapım da değildi. Tüm bunların ve Netflix’in PR politikasının da etkisiyle doğal olarak dizinin anti-kapitalist yanından ziyade pembe kıyafetleri ve maskeleri konuşulur oldu. Dizinin yaratıcısı Hwang Dong-hyuk karakterlerin arka planını oluştururken Kore’deki grevlerden esinlenmiş, röportajlarında dizide modern kapitalist toplumun bir alegorisini ortaya koymayı istediğini belirtmiş ve bunu bir noktaya kadar başarmış olsa da, dizinin bugün geldiği hal söz konusu olduğunda neden hâlâ sadece ambalajının konuşulduğunu anlamak çok da güç değil.
İlk sezonda gizem unsuruyla birlikte iyi kötü verilebilmiş mesajlar ikinci sezonda büyük oranda ortadan kalkıyor ve yerini birkaç anekdota bırakıyor. Ortada verilecek bir mesaj ve anlatacak bir hikaye kalmadığında uygulanan formül ise ambalaj ortaya çıkana kadar seyirciyi ekranda tutmaya çalışmaktan ve ambalaj ortaya çıktığında da seyircinin ambalajın büyüsüne aldanıp ikinci sezonda aslında dizinin evrenine dair hiçbir şeyin açıklanmadığını görmezden geleceğini umut etmekten ibaret. Dizinin alamet-i farikası olan oyunlara gelene kadar dizinin yarısı geçiyor. Biz tam ambalaja geldik diye sevinirken dizi bize dizinin evrenine dair fikir sahibi olma umudunu verdikten sonra, evet bildiniz, tüm bilinmezleri üçüncü sezona öteleyip ikinci sezonu kapatıyor. İlk sezonda bu yöntem dizi yeni olduğu için ve ilk sezonun finalinde bizi bu kadar belirsizlikle bırakmadığı için işe yaramış olabilir ancak yapımcılar, insanların ikinci sezondan beklentilerinin farklı olduğunu anlayabilecek öngörüden uzak oldukları için bu sezon da aynı yöntemi denemişler. Seyirciler de bunu yememiş olacak ki dizinin Rotten Tomatoes notu ilk sezon için 83 iken ikinci sezon için 63’e gerilemiş.
Böylece ilk sezonun çok gerisinde kalmış ve üçüncü sezona da çok daha şüpheci bakmamıza sebep olmuş bir ikinci sezon izlemiş olduk. İlk sezondaki tempodan da yaratıcılıktan da eser kalmadığı gibi içini hiçbir şekilde dolduramadıkları, ya da doldurmak istemedikleri, bir ikinci sezon ortaya çıkarmayı başarmışlar. Kendi topuklarına sıktıklarını söylesem yanlış olmaz. İlk sezonun tat kaçıran finaline rağmen sekiz bölümlük bir ikinci sezonla tüm hikâyeyi bağlayabilirlerdi ancak işi iyice yokuşa sürerek bu fırsatı ellerinin tersiyle itmiş oldular. Günün sonunda Squid Game veya Netflix başarısız oldu diyebilir miyiz? Elbette hayır. Üçüncü sezonu izleyecek olan milyonlarca insan hâlâ var. Squid Game dönüştürücü gücünü ve insanlar üzerindeki etkisini kaybetti ama bu düzenin kazananı olmayı başardı, pek çokları gibi.